Ali İhsan Varol kelimelerle yolculuğunu tv100.com’a anlattı!

Zamazingo kelimesini çok seviyorum

Okulları bitiremedim ama kantinlerine girdim

Ortaokul çocuğu iken ‘Namütenahi’ diyordum

15 sene sözlük okunur mu? Okudum

Programımız bir tenis maçı kadar tempolu.

İş ciddiye binince yan yattı çamura battı diyerek kaçıyorlar

Programımız bir tenis maçı kadar tempolu

Gençler bunu seviyor diye bir şey yapmak yanlış

Yayınlandığı ilk andan itibaren bağımlılık yaratan yarışma programı Alfapetek hafta içi her gün Ali İhsan Varol’un sunumu ile tv100 ekranlarına gelmeye devam ediyor. Başarılı sunucu Varol, başarısının sırrını ve kelime yolculuğunu tv100.com’a anlattı. Ortaokulda söylediği kelimeler ile öğretmenlerini şaşırtması, üniversite hayatı, Alfapetek’te yaşadığı keyifli ve şaşırtıcı anlara kadar birçok şeyi konuştuğumuz söyleşiyi okurken büyük keyif alacaksınız. İşte ekranların en sevilen yarışma programı Alfapetek ve onun çok sevilen sunucusu Ali İhsan Varol’un yol hikayesi…

 

Ünlü sunucu Ali İhsan Varol, yepyeni yarışma programı Alfapetek ile tv100 ekranlarında yeniden seyircilerle buluştu. Kendine özgü formatı ile ekran başına kilitleyen Alfapetek hem güldürüyor hem de öğretiyor. İzleyicilerin güzel vakit geçirmesini sağlarken yarışmacılara güzel bir anı bırakan Alfapetek, hafta içi her gün evlerinize misafir oluyor.

Alfapetek’te yarışmacılara, alfabenin 24 harfiyle başlayan sorular soruluyor ve en hızlı bilen puanları topluyor. Üç aşamadan oluşan yarışmanın her aşamasında 2 yarışmacı karşı karşıya geliyor. Üçüncü ve son etapta günün finalistleri birincilik için yarışıyor. Cuma günleri gerçekleşecek haftanın finalinde ise hedefler yükseliyor, heyecan zirveye çıkıyor. Finali başarıyla bitiren ve haftanın birincisi olan yarışmacı tam yirmi bin TL ödülünde sahibi oluyor. 

Ali İhsan Varol’un sunumuyla Alfapetek daha ilk günden itibaren seyircinin büyük sevgisini kazanmayı başardı.  Ali İhsan Varol bu başarısının sırrını ve kelimelerle yolculuğunu tv100.com’a anlattı.

İşte o keyifli sohbet…

S.D: Harfler, kelimeler denildiğinde ilk akla gelen insanlardan birisiniz diyebiliriz artık. Yaptığınız yarışma programları ve sempatik tavırlarınız ile milyonlarca insanın sevgisini ve beğenisi topladınız. Kendimden örnek vermek gerekirse daha ortaokulda okurken hocamın “Kelime Oyunu” programını izleyin, dağarcığınıza yeni kelimeler geçsin dediğini hatırlıyorum. Şimdi ise buna Alfa Petek ile devam ediyorsunuz.

Kelimeler denildiğinde ilk akla gelen isimlerden birisi olabilirsiniz. Bu nasıl bir duygu?

Mevzu yarışma ise evet. Belki de öyle olmuştur.

“ALİ İHSAN VAROL SORUSU”

Basit kelimeleri çetrefilli sorduğum için, sağdaki kulağı sol taraftan göstermeye çalıştığım için. Örneğin, garip tabirleri görüp Ali İhsan Varol, sorusu gibi yorum yapıyorlar sosyal medyada. Hatta bir temizlik maddesi varmış el sabunu değil de bilmem ne bilmem ne yapıcı sıvı temizleyici diye kocaman paragraf gibi bir isim koymuşlar ona. Herkes bana göndermişti internette.  Sen mi yazdın bunu abi diye. Böyle şeyler hoşuma gidiyor aslına bakarsanız.

Çok sevdiğiniz bir harf var mı?

Öyle bir harf yok. Şu harfi çok seviyorum dediğim. Fakat sevmediğim harfler var. Mesela şu an Alfapetek doğrultusunda ‘ş’ harfinden biraz soğuduğumu söyleyebilirim. Keza ‘t’ harfi de öyle. T harfi ile başlayan kelimelerin büyük bir kısmı Arapça kökenlidir. Oldukça eski, naftalinli şeylerdir. Çok kelime var ama, sorulabilecek çok kelime yok. Ş kelimesi de aynı şekilde. Ş kelimesinde de sıkıntı yaşıyorum. İnsanı biraz kısır döngüye sokabilecek şeyler. Şu harf çok rahat onu seviyorum diyebileceğim, sevdiğim favori bir harfim yok.

Bu kelimeyi duyduğumda beni çok mutlu ediyor dediğiniz bir kelime var mı?

Çok var. Yakın zaman da sorduklarımdan söyleyeyim. Zamazingoyu sorduk. Çok sevdiğim bir kelime. Her seferinde ilginç ilginç cevaplar aldırır çünkü. İnsanların aklını karıştırır. Sonra zımbırtı kelimesi. Bunlar garip şeyler.

“YÜZLERİNDE O TELAŞI GÖRMEKTEN MUTLU OLUYORUM”

İnsanların çoğu bu kelimeleri biliyor ama bu mudur? O mudur? Değil midir? diye düşündürüyor. Yarışmacıyı bir kontrpiyede bırakıyor. Öyle mi desem, böyle mi desem diye endişeye düşürüyor. Yarışmacıların yüzlerinde o telaşı görmekten mutlu oluyorum.

Anlamını öğrendiğinizde sizi çok şaşırtan bir kelime var mı?

İsimler çok ilginç oluyor. Hiç duymadığım bir isim olduğunda hikayesini soruyorum. Bazen insanlar kendi isimlerini yanlış biliyorlar. Çok ilginç bir şey bu. Bazen inat ediyorum işte senin isminin anlamı o değil diye. Bununla ilgili olarak yolda karşılaştığımı bir hanımefendi ile yaşadığım bir durumu anlatayım.

Leyla ismi hem gece hem de aslında saçları gece kadar siyah kadın demek. Bana dedi ki leyla çiçek ismi. Hayır dedim, çiçek ismi değil. Leylak diye bir çiçek var tamam ama o ayrı bir şey. Hayır dedi, çiçek ismi diyerek inat etti. İddiaya girdi benimle. Bu mevzuyu yaşadığımız da kitapçının önündeydik kazanan kitap alır dedik. İnternetten açtım gösterdim, yok yine ikna olmadı. Benim ismim, çiçek ismi diyerek devam etti hayatına.

Yarışmanın sonunda o sorunun cevabı böyle değildi diyerek yanınıza gelen oldu mu?

Çok. O kadar çok oldu ki. Hele ki ilk dönemler. İşte cevabı açıp gösterdiğimizde halen ikna olmuyor eve gidiyor birkaç tane yakınına sorduktan sonra yanlış bildiğini tam kanıksayıp dönüp telefon ederek, kusura bakmayın sizi de uğraştırdık diyen çok yarışmacı oluyor.

İlk tanıştığınız insanlar sizinle konuşurken kelimeleri kullanmaktan çekiniyorlar mı? Bunu hissediyor musunuz?

İlk bir oluyor, sonra bakıyorlar ki çok çekinecek bir şey yok. Benim canımı sıkan şey takıldıkları herhangi bir konuda bana sormalarıdır. Şu ne demek? Bu ne demek? Gelmiyor insanın aklına. Sende bilmiyorsan artık diyorlar… Ondan sonra da azarlıyorlar. En sevmediğim şey o dur mesela.

“CEVABI HEMEN YAPIŞTIRMAM GEREKİYOR”

Bizim aynı zamanda meslekte de çok kullandığımız tashih diye bir kelime vardır. Bildiğim kelime, otuz defa sordum. Gerçeklemek demek aslında, sahici hale getirmek demek.  Bir gün tashihimiz var dedim. Yönetmende bana dedi ki ‘Neydi abi bu tashih?’. Bende ne olduğunu bilmiyorum ama yanlış bir şey söyledim o sırada. Ondan sonra araştırmış gelmiş. Sende kelimeciyim diye geziyorsun, o öyle değilmiş ki falan dedi. Gerçekten o söyleyince benim aklıma geldi. Öyle bir sorumluluk oldu, ne yazık ki. Telefona bakmadan cevabı yapıştırmam gerekiyor ve yaşımda 50’ye geliyor, unutuyorum artık birçok şeyi.

“İNSANIN ŞİVESİ VE KELİMEYİ YANLIŞ KULLANMASI ÇOK ÖNEMLİ DEĞİL”

Farklı diksiyona sahip, kelimeleri farklı kullanan insanlarla daha rahat, daha tatlı sohbet ediyorum. Kelimenin yolculuğu ile ilgili olarak güzel doneler veriyor. Sizin oralarda böyle mi söyleniyor diyorum. Kelimenin farklı söylediğini fark edince ‘nerelisin’ diyorum. Bunlar önemli şeyler çünkü altında her zaman güzel hikayeler oluyor. İnsanın şivesinin olması ya da bir kelimeyi yanlış kullanması çok önemli değil. Hepimiz yapıyoruz, fakat neden öyle kullanıldığına dair bir fikir edinmek güzel oluyor.

En çok merak edilen konulardan birisi soruları kim hazırlıyor?

Soruları ben hazırlıyorum.

Soruları hazırlama süreciniz nasıl oluyor?

Hayatın akışı içerisinde karşıma çıkan kelimeler olabiliyor. Benim mesaim şudur her şeyi kapatırım. Telefonu da kapatırım, kafam karışmasın diye. İki tane bilgisayar ile çalışırım. Bir tanesinde yazarım diğerinde araştırmayı yaparım. O klavyeden o klavyeye geçerim. O halde bile bir bölümü yazmam, şimdi biraz hızlanmama rağmen 5 saatimi alıyor. Günde 2-3 bölüm çekiyoruz. Bir önceki gün 12 saatlik bir mesaim oluyor ister, istemez.

Önce astronomi ve uzay bilimleri ardından da kamu yönetimi eğitimini aldınız. Bu iki farklı disiplinden beslendiniz. Bu birikim siz de nasıl bir yarattı?

Bitiremedim hiçbirini. Kantinlerine girdim ama. Ne yazık ki arzu ettiğim gibi bir eğitim alamadım ben. En son tarih çok heveslenmiştim ama o bölümü kazandığımda da artık çalışıyordum. Yoğun bir mesaim vardı. Bir taraftan öğrenciliği yapamadım. Yapan insanlar var helal olsun fakat ben beceremedim. Okulu bıraktım, çalışmaya devam ettim.

“BAŞKA BİR DİL KONUŞUYOR GİBİYDİ”

Kelimeler ile haşır neşir olma hadisesinde ve sözlük okuma macerasında bana en çok faydası dokunan kişi babam olmuştur. Rahmetli babam 26 doğumluydu. Başka bir dil konuşuyor gibiydi bazen. Normal muhabbet ediyorduk ama arzu ettiği zaman bir anda Osmanlıcaya dönebiliyordu. O yüzden yetişirken kendi yaşıtlarımdan biraz farklı konuşuyordum. Yaşıtlarıma garip gelen kelimeler kullanıyordum. Daha ortaokul çocuğu iken ‘Namütenahi’ diyordum mesela. Öğretmenlerimde şaşırdı. Nereden duyuyorsun bunları derdiler. Sonrasında ezberimde, dağarcığımda olan kelimelerin etimolojisini, hikayesini öğrenmeye başladım. Bundan çok keyif aldım.

15 sene sözlük okunur mu? Okudum. Halen de devam ediyorum okumaya, başa dönüp tekrar okuyorum. Bir ömür yetmez öğrenmeye. İçerisinde debelenmek güzel.

En büyük eksikliğim şudur ki, keşke akademik bir temelim olsaydı. O zaman metodu da bilecektim. Belki bu popüler çalışmanın içerisinde başka bir şey de ortaya çıkartabilirdim ama ne yazık ki çeperimiz dar. Böyle kumda oynuyoruz. O da güzel.

Bir de sizin hakkınızda şöyle bir algı var. Sizi insanlar o kadar çok sempatik buluyorlar ki, programı formatından çok, kendisini izlettiriyor. Bunun sırrı nedir?

Eskiden evinize misafir geldiğinde her zamankinden daha fazla düzenli olurdunuz. Misafirde bunu bilirdi. Kıyafetine önem vermiş, evini temizlemiş. Her gün yapmadığı yemekleri yapmış. O doğrultuda oturuyoruz ve güzel zaman geçiriyoruz. Benim yaptığım şey aslına bakarsanız o. Stüdyoma misafir geliyor gibi davranıyorum. Güzel kıyafetlerimi giyiyorum, saçımı güzel tarıyorum. Onları tertipli güzel bir şekilde ağırlamaya çalışıyorum.

“SAHTEKARLIK OLARAK GÖRENLER VAR”

Bunu beğenenlerde var, sahtekarlık olarak görenlerde var. Kendini olduğundan farklı göstermek. Evet… Kendimi olduğundan farklı gösteriyorum, fakat bu yanlış bir şey değildir. Bu benim misafir ağırlayan halim, biraz daha samimi olduğum halimde misafire ‘kalk kendin al suyunu’ diyebilirim dimi ama diğer türlü olduğundan biraz daha farklı olmak gerekiyor. Bunu ayırt edemeyenler insanlar var artık, nedendir bilmiyorum. Bunu samimiyetsizlik olarak görenler var.

“FANUSTA YAŞAMANIZ LAZIM”

Yine bir röportaj sırasında genç bir arkadaş ile konuşuyorduk bana dedi ki her gelen yarışmacıya ‘çok iyi davranıyorsunuz’, ‘yarışmacı kötü yarışsa da kalbini kırmıyorsunuz’, ‘sizi öyle pamuklara mı sarıp yetiştirdiler’ dedi. Kafasındaki analiz şu demek ki, bu adam iyi davranıyor herkese demek ki bu adam kötülük nedir görmemiş diyor. Bu adamın başına şimdiye kadar hiçbir şey gelmemiş, insanlara da o yüzden iyi davranıyor diye karar vermiş. Oysaki ben onun 2,5 katı yaşındayım, illaki başına bir şey gelir insanın. Fanusta yaşamanız lazım başka türlü olmaz. Bu bir seçimdir. Ben biliyorum ki o kişi işinden, gücünden feragat ediyor, televizyonda izlediği bir yarışmayı bir de membaında tadayım diyor ve geliyor. Başka arzuları da olabilir ama genel olarak hedefi bu.

“BASİT DÜŞÜNMEK GEREK”

Yarışmacı için işler yolunda gitmedi ve kaybetti. Hatta çok kötü kaybetti ve rakibinden fark yedi. Bununla dalga geçilmez, kötü davranılmaz ya da öğren gel denilmez. Benim de başıma gelebilir. Ben onu biraz pohpohluyorum, belki hak ettiğinden biraz daha fazla rahatlatmaya çalışıyorum diye beni böyle hiçbir şey görmemiş, bilmemiş saf bir adam zannetmemek lazım. Bu çıkarımı nasıl yapıyor insanlar bilmiyorum. Basit düşünmek lazım, bu adam misafir ağırlıyor şu anda o yüzden böyle giyiniyor, o yüzden böyle konuşuyor demek gerekiyor.

“YARIŞMACI İSTERSE BİR DAHA GELİYOR”

Eskiden zaferler daha fazla parlatılırdı ‘şöyle yarışmacı geldi, böyle yarıştı’ fakat şimdi arzu edilen başlık olarak atılan şey ‘profesör geldi ilk soruda takıldı’ yok işte ‘akademisyen geldi herkesin bildiği soruda takıldı’, ‘öyle bir soruda kaybetti ki’ artık böyle tıklanan başlıklar. O yüzden de o tarafa doğru yöneliyor insanlar. Bizim arzumuz hiçbir zaman o olmadı. Öyle şeyler komik oluyor. Evet gülüyoruz, eğleniyoruz fakat söyleyen kişi de gülüyor bizde. Bir de bizim yarışmamızda bir kere yarıştık bitti olmuyor. İsterse bir daha geliyor. Genelde tekrar yarışmak isteyen yarışmacılarımı sonbahara çağırıyorum. Büyük şansızlıkla kaybeden yarışmacılarım oluyor 2-3 hafta sonra tekrar gelin diyorum. Böyle rahat olmak istiyoruz, gelenleri de böyle rahat tutmak istiyoruz.

Programın karakteri nasıl oturuyor? Programı hazırlarken ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz

İnsan tabi ki kendine böyle uğraşların içerisinde iken sınır koyuyor. Daha öncesinde şu harfle başlayacak diye bir sınır yoktu ama harf sayısı sınırı sayısı vardı. Şimdi de bu harfle başlaması gerekiyor, zorluk seviyesinin şuna eşit olması gerekiyor gibi zorluklar var. Aslına bakarsanız o doğrultuda belli bir karakter oturuyor. Soruların belli bir karakteri oturuyor. İnsan biraz kendini zorlarsa sonrasında o minvalde bulduğu yol, çözüm bir süre sonra programın genel karakteri haline geliyor. Seyircide hoşlanırsa hadiseden. Tamam uzun yıllar sürecek bir şey haline geliyor.

Programınız izleyicilerde bağımlılık yaratıyor. Sizce bir yarışma programının başarılı olmasını sağlayan ana etkenler nedir?

Benle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Bunun tek bir sebebi de yoktur bence. Birçok sebebi vardır. Bizim yaptığımız yarışma programlarının tamamı, Alfapetek’te öyle bir yarışma programı. Katılımcısına hayatını değiştireceği bir ödül vadetmiyor. Buraya katılırım, kazanırsam da ev alırım ya da arabayı değiştiririm, şöyle yaparım, böyle yaparım diye bir hayalle gelmiyorlar buraya insanlar. Burada mevzu güzel zaman geçirmek, sonuç ne olursa olsun. Temel hedef o. Bunları görmekten mutlu olur insanlar.

“KARMAŞIK KURALLAR YOK”

Çok karmaşık kuralları yok. Aman öyle yaparsanız böyle olur, aman şuraya değerseniz şöyle olur, birinci jokeriniz, ikinci jokeriniz, üçüncü jokeriniz öyle bir şeyde yok. Mesela benim en sevdiğim yarışma programları İngiliz formatlarıdır. Örneğin, BBC’de yayınlanan The Weakest Link. Çok güzel yarışma programı. Fakat bu tarz programlar bizim burada pek tutmadı onlar çünkü karmaşıktı. Hep bir koşuşturma içerisindeyiz, eve kendimizi zar zor attığımızda daha basit şeyler görmeyi tercih ediyor olabiliriz. Bence bizim bu kadar rahat kucaklanmamızın sebebi basitlik. Bizde ucundan, kıyısında bir fayda sağlayabiliyorsak ne mutlu bize. Benimle, sunucu ile ilgili bir şey olduğunu zannetmiyorum. Lokomotif sebepler; yüksek bir ödül yok, basit ve akıcı.

Bazı yarışma programları vardır. Yarışmacıyı da gerer, izleyiciyi de gerer. Böylelikle arzu edilen noktaya ulaşır. Birçok yarışma programı vardır ki, tansiyon gerekir içerisinde. Biraz telaşlanma, başarmanın zevki. Bu bizim tercih ettiğimiz bir şey değil. Çünkü biz haftanın her günü yayındayız. Her gün insanları gererseniz bir süre sonra sizden nefret ederler.

Programınızda peteklerinizden bal damlıyor. İzleyicilere de bu enerjiniz yansıyor mu? Geri dönüşler nasıl oluyor?

Alfapetek ile ilgili çok güzel yorumlar aldım. Başlarken biraz koşuşturmalı zaman geçirdik o yüzden ne yapıyoruz ne ediyoruz diye oturup analiz etme fırsatımız olmadı. Fakat şimdi insanlarda alıştı mevzuya, sağdan soldan gelen telefonlar, çok güzel yorumlar taşıyor. Bunların dışında sosyal medyada güzel eleştiriler de alıyorum, kötü eleştirilerde alıyorum. Bunlar aslında insanların her iki anlamda da iltifatlarıdır. İlgileniyorlar, teveccüh gösteriyorlar. Şurası yanlış, ben bunu sevmedim, öbür tarafı kötü olmuş gibi yorumlarda bence çok değerli.

Programınız çok tempolu önden bunun matematiğini nasıl kuruyorsunuz?

Programımız bir tenis maçı kadar tempolu. Aslına bakarsanız onun matematiğini sorular ile kuruyorum. Bir yarışmada sadece 24 tane soru görüyorsunuz ayrıca her peteğin arkasında da 6 tane soru var. Yani 144 tane soru hazır oluyor benim elimde. Hangisini soracağımıza zar karar veriyor. 144 sorunun içerisinden 24 soru çıktığı için ister istemez de hızlı oluyor hadise.

Yarışmalarda başarılı olanlar en çok hangi tip yarışmacılar? Bulmaca çözen mi, genel kültürü yüksek olan mı, çok okuyan mı, çok gezen mi, daha çok başarılı oluyor? Ya da sadece meraklı olanlar mı, yarışmalarınızda başarılı oluyor?

Kesinlikle bulmaca çözenler daha başarılı oluyor. Bu tip kelime oyunlarında pratikleri çok yüksek oluyor.

Sizce, işi sadece yarışmalara katılmak olan “bir yarışmacı grubu” oluştu mu? Sizce onlar, normal hayatta da yarışmadan duramıyorlar mı?

Evet sık sık yarışmalara katılan bir grup var. Yarışma programlarını seven, rekabet etmeyi seven… Sizin arkadaşlarınızdan da vardır, kimsenin aklına gelmez gider tavlayı getirir hadi oynayalım der. Şakır şukur onu çekemeyeceğim şimdi dersiniz ama zorlar sizi hadi oynayalım hadi oynayalım diye. O bir karakterdir. O karakter doğrultusunda da birçok yarışma programına katılmış, kazanmış ya da kaybetmiş… Bir yenisini ise gördüğünde şuna da katılayım diyen çokça yarışmacı var. Benim 15 senedir tanıdığım, 15 defa yarıştığım yarışmacı var. 16’ya yine gelir.

Yarışmanız, genç kuşakların da ilgisini çekiyor mu? Sizin yarışmanız gençlerin bilgi birikimine de katkısı oluyor mu?

Tabi, biraz erken fakat etrafımdan aldığım bilgiler var. Gördüğüm kadarı ile hoşlarına gitmiş insanların. Biliyorsunuz sorularda zorluk seviyesi değişiyor. Altılık sorular, oldukça zor sorular, imkânsız kelimeler, beş, dört keza öyle. Üç olduğunda iki olduğunda çok daha basit bir artık damda gezer miyav miyav der baş harfi ‘k’ o kadar kolay sorular. Her yaşa hitap eden sorular ile karşılaşılabildiği için hoşuna gitmiş gençlerinde, çocuklarında. Güzel yorumlar aldım. Dediğim gibi tabi henüz erken, sonbahar gibi daha net cevaplar veririm.

“GENÇLER BUNU SEVİYOR DİYE BİR ŞEY YAPMAK YANLIŞ”

Yarışma sayesinde çok insanla tanıştım. Halende çok insanla tanışmaya devam ediyorum. Genç diye tabir ettiğiniz bir insan geliyor, bambaşka bir bakış açısı var hayata dair. İşte olgun, yaşlı diyebileceğiniz bir insan geliyor, Z kuşağının daha oturaklı bir bakış açısı var onun bakış açısından. O yüzden ben gençler, yaşlılar, orta yaşlılar diye ayırmıyorum. Aman gençleri kaçırmayalım, gençlerin hoşuna gidecek şeyler yapalım falan. Bu bir defa benim en sevmediğim hadise. Ben kendi güldüğüm, hoşuna giden, birlikte diyalog kurduğumda anlaşabildiğim, belli bir iletişim seviyesine ulaşabildiğim noktada tutmak istiyorum muhabbetimi. Buna yaşlıda katılır, gençte katılır. Gençler bunu seviyor diye bir şey yapmak, hangi dalda olursak, sektörde olursak olalım bence yanlış bir şey.

Yarışmacıları seçerken kriterleriniz neler oluyor? Neye göre seçiyorsunuz?

Keşke öyle bir vaktimiz olsaydı. Program haftanın her günü olduğu için pek öyle bir yapımız olmadı. Tek dikkat etmeye çalıştığımız şey yarışmacıların birbiri ile eşit düzeyde olması. Bunu da ancak sohbet ile çözebiliyoruz. Normalde herhangi bir yarışma programına katılacak yarışmacı önce bir deneme çekimine tabi tutulur. Onu daha farklı sorular ile yarıştırırlar, belki bütün bir bölüm halde değil ama küçük bir karşılaşma halinde. O kayıt değerlendirilir. O kişi ve öbür kişi denkleştirilir. Uygun güne göre kişiler çağrılar. Bizde öyle değil. Biz hücum olarak giriyoruz içeriye burada tanışıyoruz. Burada kaynaşıyoruz. Bazen kura çekiyoruz kim kimle yarışsın diye. Bazen hadiseye ben dahil oluyorum, diyorum ki Fatma Hanım ile Ali Bey yarışsın. Kabul etmezlerse değiştiriyorum. Genellikle seçimi yarışmacıya bırakmaya çalışıyorum.

Sizi görenler sürekli yarışmaya katılmak için size bir baskı yapıyor mu?

Diyorlar ama sonra gelmiyorlar. Bende gelmek istiyorum, hepsini biliyorum diyen çok insan oluyor ya da izlediği başka bir yarışmacıyı kötülüyor. İşte oraya bir kız geldi. Bilmem neyi bilemedi koskoca mühendis falan diyor bende diyorum ki gel beraber yarışalım.  İş ciddiye binince hemen bir şey oluyor. Yan yattı çamura battı diyerek kaçıyorlar.

Yarışmaya katılacak adaylara ne önerirsiniz?

Eğlenmeye gelsinler. Sonuçtan bağımsız olarak eğlenebilecek insanlar gelirse biz çok mutlu oluruz. Hırslı insan da gelsin lütfen. Hırslı insanı da mutlu ederiz biz burada.

Kimisi yarışmayı sever, kimisi olduğu yerde durur. Yarışmayı uzaktan izlemeyi sever. Bende onlardan biriyim, dahil olmayı sevmiyorum. Uzakta durmayı daha çok seviyorum. Birbirleri ile yarışacak kadar hırslı insanları bir araya getirebildiğimde çok mutlu oluyorum. Kötü bir şey değil bu çünkü. Şanslarını deniyorlar, dağarcıklarını ortaya koyuyorlar, soğukkanlılıklarını ortaya koyuyorlar sonrasında birisi kazanıyor. İkisi de biliyor ki bir daha deneseler belki öbürü kazanacak. Kimse de kimseye küsmüyor o yüzden. Güzel bir anı biriktirmek mi istiyorsunuz? İzlediğinizde keyif aldınız mı? Membaında daha fazla keyif alacaksınız. İzlemekten daha keyifli oynaması.

Çok teşekkür ederim, çok keyifli bir söyleşi oldu. Peki, sizin ekleyeceğiniz son bir şeyler daha var mıdır?

Kısa zamanda beklediğimizden daha güzel bir sıcaklıkla karşılaştık. İnsanların yaklaşımı güzel oldu. Sevmedikleri kısımlar olmasına rağmen. Örneğin, butona erken basma, harf verildikten sonra butona basacaksın kısmını kimse sevmiyor. Ama garip bir şekilde adapte oluyorlar.

“TAMAMEN MUHTEŞEM BİR ŞEYİN İÇERİSİNE GELMİYORLAR”

Oyunun içerisinde hiçbir sıkıntı çıkmıyor. Bu çok güzel bir şey. Tamamen muhteşem bir şeyin içerisine gelmediklerini biliyorlar. Her şey güzel olsaydı. Sorular güzel, stüdyo güzel, butonlar harika falan deselerdi bir problem var gibi gelirdi. Elim soğurdu işten. Arada sürçülisanımız olursa da o sıcaklığın içerisinde kimse niye öyle yaptın diye parmağını uzatmaz diye düşünüyorum. Onun rahatlığı sardı beni Alfapetek’te. Güzel ve sıcak bir iş olacak. Sonbaharı, kışı bulalım daha karakteri yerli yerine oturacaktır. 

Vanhaberleri - Van haber - yerel Van haber - yerel haberler