Bugünlerde Van’da bazı olumsuzluklardan etkilenerek hayatından memnun olamadığını bahane ederek pılı pırtıyı toplayıp gitmek isteyenler var. Mutlu olan, huzurlu olan kimse yok, nereye gitsem kimle konuşsam hep aynı şey.
Herkes her şeyi bırakıp başını alıp gitmek istiyor, sadece gitmek.Adını sadece gitmek koydukları şeyin bir anlamı da yok aslında sadece uzaklaşmak tüm dertlerden, tasalardan ve sorunlardan, çaremi değil aslında bunlar var olduğumuz sürece hep yaşayacağımız hayat kavgaları olacak .
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan, ama olmuyor işte her şeyi yüz üstü bırakıp gitmek. Geri dönüşler hep aynı olacak hatta kat be kat artmış olacak, bir yanımız kalk gidelim dese de öbür yanımız hep otur diyecek hangisi ağır basarsa o kazanıyor işte.
Şimdiye kadar bu şehir çok göç verdi batıya. Herkes buraya gelmeye can atarken bizim bu şehrin çocukları diplomalarını aldıklarında istikamet batı deyip gittiler. Gittiler oraları şenlendirdiler. Buraları mamur edeceklerine tam tersini yaptılar.
Yıllar evvel burada esnaflıkla, tüccarlıkla iştigal edenler de belli bir zaman sonra yüklerini tuttuklarında onlarda çok okumuşlar gibi rotayı başka memleketlereçevirdiler.
Geçmiş yıllarda Van denizi kıyılarında mesireye gidenler ‘Dünyada Van ahrette iman ‘ sözlerini dilden düşürmezken kış gelip bastırdığında ise plağın öbür tarafını çevirdiler ve bu kez de’ Van düş içine yan’ demeye başladılar. Ve bunu yani karı kışı soğuğu bahane edip gittiler.
Yıllardır bu şehirdeyiz ve hangi mezarlığa gitseniz hiç kimsenin mezarında soğuktan dondu da öldü diye yazmıyor!
50-60-70’li yıllarda Van asude bir huzur şehriydi ancak buna rağmen insanlar çeşitli bahanelerle bu şehri bırakıp gittiler. Ondan sonrada başka şehirlerde Van sevdalısı, Van müptelası, Van aşığı olduklarını söylemeye başladılar!
Hatta Antalyada ikamet eden bir ağabeyimiz ‘Nerede bu Vanlılar’ diye şiir yazarken kendisiyle çeliştiğinin farkında bile değildi. Oysa kendide giden Vanlılardan birisi idi.
Başka şehirlere gidip oralara hayat verirken Vanın hayatına son verdiler.
Ben meşru mazereti dolayısıyla başka yerlere gidenlere bir şey demiyorum ve onların bu kararlarına da saygı duyuyorum. Sözüm bahanelerle bu şehri terk edip gidenleredir.
Bu şehirden çekip gidenler gün geldi karşımıza;
Ben falan partiden belediye başkan adayı olmak istiyorum,
Ben falan partiden milletvekili adayı olmak istiyorum, Diyerek gelip aday oldular!
Bunlarda yetmezmiş gibi orada yaşadılar, orada kazandılar, oraları ihya ettiler, ama öldüklerinde de vasiyetimdir beni Vana gömün!.
Beni ya garipler veya Akköprü mezarlığına defnedin diye vasiyet ettiler.
Hatta ağaç gölgesi olursa ruhum şad olur diye vasiyet kılanlarda oldu.
Sen orada yaşa ama öldüğünde Vana gömül!
Bu şehirde doğduk, büyüdük, bu şehir bize çok şey verdi. Ama biz etrafımızdaki güzellikleri göremedik hep cebimize girene baktık! Bu günde kör olan gözlerimizle bu güzellikleri maalesef göremiyoruz.
Deprem dolayısıyla Antalya ya gitmek bir moda oldu ve orada yeni bir Van inşa ettik ve hala da bu gidişler devam ediyor.
Gidenlerde mevsim gelir;
Uşkun zamanı uşgun gönderin,
Balık zamanı tuzlu balık gönderin,
Peynir zamanı otlu peynir gönderin,
Gurut gönderin, Cacık gönderin, yumuşan gönderin, şamama gönderin deyip dururlar.
Vanı çok seviyordun, Vanın yiyeceklerine bu kadar meftunsunda ne diye gittin?
Şimdi zıkkım yeyin diyeceğim ama gönlüm varmıyor.
Sevgili dostlar buraya gelen yabancı insanlar buradan gitmek istemiyorlar.
Van gerçekten tabiatıyla, coğrafyasıyla, tarihi eserleriyle, mesire yerleriyle, deniziyle, balığı ile, uşgunu ile otlu peyniriyle, sevimli Van pişiğiyle dünyanın alakasını çekerken biz bunları bırakıp nasıl gitmekten bahsederiz ?
Hem gittiğiniz yerlerde sizi davul zurna, kılıç kalkan ekibi, seğmenlerle, efelerle mi karşılayacaklar? Oturun oturduğunuz yerde.
Hem unutmayın taş düştüğü yerde ağırdır.
23 Ekim 2011 depreminde bile bir saat bu şehirden çıkmadım. bir ay ortalıkta, 86 gün çadırda ve 14 ay konteynırda yaşadığım halde yine de o sıkıntılar içerisinde gitmeyi düşünmedim ve gitmedim.
Gitmeyi değil bu ilerleyen yaşıma rağmen bu olgunluk döneminde bu şehre nelere vereceğim diye uğraşıyorum.
Bu şehirde atalarımız var, ecdadımız var, geçmişimiz var. Biz bunları nasıl bırakıp da gidebiliriz?
Bu şehir bizim dedemiz, nenemiz, babamız, annemiz gibi bize yıllardır kucak açtı bağrına bastı.
Şimdi sudan bahanelerle neden gitmeyi düşünüyoruz da kalmayı buraya hayat vermeyi düşünmüyoruz.
Burası da ecdat toprağı türkülerde denildiği gibi ‘Koçyiğitler’ diyarıdır.
Üzerine türküler yazılmış halk oyunları derlenmiş, efsaneler diyarıdır.
Bu topraklardan kimler geldi kimler geçti bilirmisiniz?
Bu topraklar;
Yaşar Kemallarin,
Ruhi Suların,
Atakan Çeliklerin,
Abdullah Yücelerin
Ferişt Melenlerin,
Kınyas Kartalların
Vani Mehmet Efendilerin,
Vankulu Mehmet Efendilerin,
Seyyid Abdulhakm Arvasilerin,
Seyit Fehim Arvasilerin,
Abdarrahman Gazilerin.
Sofu Babaların,
Emrah ile Selvilerin,
Ve daha nice nice büyük insanların geçtiği topraklardır.
Sevgili dostlar;
Gerek sorumluluklar, aile, iş, güç vs… hayatımıza dair ne varsa. Birde bakıyorsun ki ömür geçmiş, bitmiş, tükenmiş ve sen hala gitmek istiyorsun, ama gidemiyorsun. Hayatının sana getirdiklerine mi sevineceksin götürdüklerine mi üzüleceksin.
Hayat işte bir şekilde yaşamak zorundasın.
Ama ne olursa olsun dik durmak gerekiyor gitmek çare değil aslında. Kolayımıdır ki her şeyden başını alıp gitmek, bir otobüs garında elinde bavulunla. Gideceğiniz şehirde de acılarınızla, düşlerinizle yüzleşeceksiniz.
Binip gideceğiniz otobüsmü silip alacak yaşanan her şeyi, yollar uzadıkça hüzünler uzak tamı kalacak. İzlerken ayrıldığınız şehrin yollarını, gözlerin arkada kalışının hesabını kim verecek peki?
Başımı alıp gideyim der hep insan, çok basittir aslında dilde söylemesi! Peki, yüreğine nasıl söz geçireceksin. Nakış nakış işlenen o hüznü sökebilecek misin ?
Git gidebildiğin kadar diyoruz hep kendimize ama nereye kadar. Yollar bize ismini söylerken, hüzün siyahına boyanır yine her şehir.
Gidişler çare değildir içindekileri yüreğindekileri bitirmedikçe…
Evet öyle…! Sana terk-i diyar ettiren gönüldeki her neyse onlar bitmediği sürece hayatın her karesinde karşına çıkar. Bir lanet gibi bırakmaz yakanı, zindan eder sana hayatı. İşte bu yüzden gidişler çare değildir hiçbir zaman.
Türkiye Cumhuriyetinin bayrağı altında bu serhat şehrinde Edremit gibi türkülere konu olmuş güzel bir yerde yaşamanın mutluluğu tarif edilemez. Bu güzel hava bu güzel su bu güzel deniz, bu güzel otlu peynir, bu tendir balığı varken yanında ayran aşını kaşıklamak varken, otlu peynirle düremeç yapmak varken ben ne diye gideyim!
Size beni dinlerseniz Vanın soğuğunu ve başka şeyleri bahane ederek gitmeyi değil toprağınıza hayat vermeyi düşünün.
2002 yılında yazdığım bir şiiri de aşağıda arz ediyorum.
GİTMEYİN VANLILAR
Yükünüzü tutup bir zaman sonra
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar
Burayı bırakıp da başka diyarlara
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar.
**
Ekmeğini yiyip, suyunu için
Hizmet etmek için bir saha seçin
İşyerleri kurup, fabrikalar açın,
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar.
**
Her bir yana pasaj, iş hanı kurun
Hep tüketen değil üreten olun
Bu toprakta kalsın parayla pulun
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar.
**
Karnı aç olana, ekmek, aş verin
Kem söz sahibinin duyun boş verin
Bomboş gezenleri bulup iş verin
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar.
**
Burada kazandınız ve burada yiyin
Nankörlük edip olmayın hayin
Kambağ olsun değil şen olsun deyin
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar.
**
Nice zenginlere siz olun rakip
Elli yılda geçse sürsün bu takip
Siz pireye kızıp da yorganlar yakıp
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar.
**
Giden gitmiş, bari sizler gitmeyin
Alemin şehrini siz şen etmeyin
Ecdadın ruhunu hiç incitmeyin
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar.
**
Ne olur altı ay yağıyorsa kar
Betonarme evlere verir mi zarar
Bu memleketin size ihtiyacı var
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar.
**
Zenginseniz fukarayı giydirin
Kendinize helal olsun dedirtin
Fabrikalar kurup ve bir iş verin
Bu şehirden gitmeyin be Vanlılar.